Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri
WhatsApp
Sosyal Medya

Haçlının İslam Üzerine Oynadığı Oyunlar! – Yazı Dizisi 2

Dinler arası diyalog palavrası…

Dinler arası diyalog palavrası…

İlk önce bir Müslüman olarak şunu söylemeyi vicdani sorumluluk olarak görüyorum. Konu başlığımızın ilk sözcüğü olan ‘’dinler’’ kelimesini her Müslüman’ın direkt olarak reddetmesi gerekmektedir. Çünkü İslam inancında Allah birdir, dini tekdir. Bu telakkiyi kabul edipte hala daha dinler olgusunu kullananlara tek bir cümle söylemeliyiz; ‘’Bir Allah’ın elli tane dini olmaz.’’ Aynı zamanda Yüce Allah’ın Kur-an’ı Kerim’de buyurduğu gibi ‘’Allah katında tek din İslâm’dır.’’ (Kur’an-ı Kerim, Ali İmran, 19) Velhasıl hem İslam’ın tek din olduğuna iman edip, hem de herhangi bir bahiste dinler kelimesini kullanmak abesle iştigal olacaktır.

 

Dinler arası diyalog, literatüre ile defa 1962 yılında Papa 23. Jean tarafından sokulmuş, gerçekleşen Vatikan konsülünde diyalog kararı alarak bu projenin yürütülmesi için bir bakanlık kurmuştur. Bu kararın amacı ise insanları sözde dinde hoşgörüye giderek birbirleriyle diyalog halinde yaşaması ve tüm tek tanrılı dine mensup bireylerin topyekûn tek bir vücut halinde ateizme karşı mücadele etmesidir. Hemen bu amacın ne kadar çürük ve bir o kadarda üstü örtülmüş şeytani plan olduğunu ortaya koyalım. Eğer ki tüm Hıristiyan âlemi hoşgörüyle diyalog kurma amacı gütseydi, yani bu projenin amacı söylemlerinde ki gibi hoşgörü olsaydı Irak’ta milyonlarca Müslüman çocuk ölmez, onca Müslüman kadın tecavüze uğramazdı. Afganistan bugün hala yaralarını saramadıysa bunun sebebi bu projenin amacının hoşgörü değil, hoş savaş olmasıdır. Projeyi başlatan Vatikan 90’lara kadar bunu bir prensip olarak geliştirmeye devam etmiş, özellikle 1993 SSCB’nin yıkılışının ardından uygulamaya koymaya başlamıştır. Bunun için kendi bünyelerinde yetiştirdikleri misyonerleri tüm dünyaya göndermiş ve çalışmalara başlatmıştır. Özellikle Ortadoğu ve Türkiye üzerine yoğunlaşan misyonerler çalışmalarında derin bir yapılanmaya giderek insanlarla görüşmektedirler. Dernek, Vakıf vb. kuruluşlarla tüm platformlarda bulunmayı geciktirmeyen misyonerler, kitap fuarlarına katılıp 1 TL’ye İncil, 40 TL’ye de Kuran-ı Kerim satarak gençlerin bilinçlerinde psikolojik bir fark yaratma gayesi güdüyorlar. Sattıkları kitapların arasına bir adres ve bir miktarda dolar koyarak gözlerine kestirdikleri gençleri dünyalık zevk ve makamlarla kandırıp kendi bünyelerine çekmektedirler. Planın ilk adımları böyle atılırken bu diyalogu meşrulaştırmak ve halk nezdinde kabullendirmek adına kendilerine Türkiye’de bir cemaat bulmaları gerekmekteydi. Bu cemaat tabi ki de Fetullah Gülen yapılanmasından başka bir şey olmayacaktı. Bu terör grubu, dinler arası diyalog talimatını Vatikan’da ki patronlarından aldıktan sonra kendi içlerinde idrak etme süreci başladı. Bu süreçte çeşitli kitaplar, bir takım organizasyonlar yürütüldü. Misal o ki diyalog projesi kapsamında Gülen örgütünün desteğiyle, 2000 yılında Mardin’de Hıristiyan bir erkekle Müslüman bir kadını papaz, haham ve müftünün de bulunduğu bir ortamda evlendirdiler. Öncelikle şunu belirtelim ki bu vakıa İslam’a tamamen aykırıdır. Allah katında bu nikâhın hiçbir hükmü yoktur, geçersizdir. Çünkü Yüce Allah Kur-an’ı Kerim’de ‘’Müslüman kadınlar, kâfirlere helal değildir.’’ (Kur’an-ı Kerim, Mumtehine, 10) Diye buyurmuştur. Akıllara şu soru geliyor. Sözde İslamî bir cemaat olduğunu ileri süren F. Gülen, İslam dinine açıkça aykırı olan bu durumu nasıl gerçekleştirdi? Çünkü gerçekte hiçbir zaman İslami bir cemaat olmadı, amacı ilk günden bu yana Vatikan’a hizmet ve onun Türkiye üzerine gerçekleştireceği projelerin bir kuklasıydı. Vatikan’ın yaklaşık yüz yıldır uygulamadığı bir husus var; gizli kardinallik. Bahsettiğimiz proje uygulamaya konulmak istenince uzun yıllardır gerçekleştirmediği gizli kardinallik görevini Fethullah Gülen’e verdi. Bunu yıllar önce rahmetli Aytunç Altındal kimi zaman kitaplarında, kimi zamanda katıldığı programlarda belirtmiş, üstüne üstlük FETÖ’nün kirli oyunlarını defalarca deşifre etmişti. Diğer yandan The Economist dergisinin 2016 kapak kısmını incelediğinizde Fethullah Gülen’in kardinal kıyafeti giydirilmiş şekilde resimlendirildiğini göreceksiniz. Bunu metin içerisinde bir parantez açarak neşretmek suretiyle Avrupa ve Fetö’nün İslam adı altında imansızlaştırma girişimlerine devam edelim. Fethullah Gülen geçmiş yıllardaki bir konuşmasında şu sözleri sarf ediyor: ‘’La ilahe illallah demek yeter, Muhammedûn Resulullah demesiniz de olur.’’ Yani tek bir ilaha inanmanın yeteceğini, hangi peygambere iman etmiş olursa olsun bir farkın olmadığı anlaşılıyor bu sözünde. Oysaki Allah azze ve celle Kur-an’ı Kerim’de ‘’Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.’’ (Kur’an-ı Kerim, Nisa, 80) Diye buyurmuştur. Buradan anlayacağımız üzere, âlemlerin tek yaratıcısı ve mutlak kudret sahibi olan Allah-ü Zülcelâl Hazretleri tam anlamıyla iman ve teslimiyetin Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) inanmaktan geçtiğini belirtmiştir. Oysaki FETÖ yıllarca Müslümanlara Peygamber Efendimizi unutturmak için elinden geleni yapmıştır. Nitekim hepimizin de bildiği gibi yıllarca kutlu doğum haftası bu örgüt tarafından Fethullah Gülen’in doğum gününe denk getirilerek kutlanmıştır.

 

15 Temmuz hain işgal girişiminin ardından artık tam anlamıyla hiçbir faaliyetine izin verilmeyen bu örgütün yerini günümüzde başka sözde hocalar aldı. Müslümanları Peygambersiz bir İslam anlayışına sürüklemeye çalışanlar birlik olarak hepsi ayrı bir yerden kendilerine bir çevre edinmek suretiyle İslam ile alakası olmayan fetvalar vermeye başladılar. Bu zamana kadar hiçbir şekilde gün yüzüne çıkmayan, sadece kendi kabuklarında yaşayan bu kişi ve kadroların 15 Temmuz sonrası birden ortaya çıkıp kamuoyunu meşgul etmesi de ayrı bir soru işareti olmakla beraber yazı dizimizin bir dahaki metnini bu kişi ve organizasyonlar üzerine ele alalım.