Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri
WhatsApp
Sosyal Medya

Haçlının İslam Üzerine Oynadığı Oyunlar! – Yazı Dizisi 4

‘’Kur’an bize yeter.’’meselesi… Bu

‘’Kur’an bize yeter.’’meselesi…

Bu zihniyetin misyonları ‘’Muhammedsiz İslâm’’ projesi güderken, halk nezdinde bir ikna olarak kullandıkları en büyük cümlelerden biride ‘’Kur’an bize yeter.’’ Demeleridir. Açıkça beyan etmekten geri durmayacağım ki; ‘’Kur’an bize yetmez!’’ Mutlak Resulullah’ın (s.a.v) hadislerine de ihtiyacımız vardır. Biz Kur-an’ın, Kur’an olduğunu nereden biliyoruz? Hiç şüphesiz Peygamber efendimizin (s.a.v) tebliğlerinden… Mesela, kutsal ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de namaz ibadeti vardır lakin nasıl kılınacağı yoktur. Namazı nasıl eda eyleyeceğimizi de Fahri Kâinat efendimizden (s.a.v)  öğreniriz. Hadisi reddedersek ve Kur’an bize yeter dersek, en basit bir soru olarak namazı neye göre kılacağız? Bu düşünceyi zihinlerinde taşıyanlar genellikle peygamberlik görevini sadece tebliğ olarak nitelendirirler. Bu kanı doğrudur lakin eksiklik mevcuttur. Peygamberlik görevi tebliğ ve beyandır. Kur’an-ı Kerim’i okursak anlarız diyenler, kutsal kitabımızı açıp okuduklarında birçok yeri anlayamamaktadırlar. Çünkü her ayet-i kerime bir olay üzere nail olmuş ve bu olaylarda hadis yoluyla bizlere aktarılmıştır. Ya da neşrettiğimiz hususu başka bir bakış açısıyla, çok basit bir soruyla da izahta buyurabiliriz. Peygamber Efendimiz, 23 senelik peygamberlik hayatında hiç mi bir izahta ve beyanda bulunmadı ki, hadisleri reddediyorlar? Netice olarak Kur’an-ı Kerim İslam’ın anayasasıdır. Bu anayasanın açıklayıcısı ve uygulama yöntemlerinin belirleyicisi Resulullah’ın (s.a.v) hadis-i şerifleridir. Tabi ki İslam’ı peygambersiz ve hadissiz bir şekle bürümeye çalışanlar şefaati de, hâsılı ‘’Şefaat Ya Resulullah’’ cümlesini de reddetmektedirler. Onların görüşüne göre Resulullah efendimiz (s.a.v) hiçbir kula şefaat edemez, O’ndan yardım beklenemez. Öncelikle şefaatin anlamına değinerek açıklamaya çalışalım bu konuyu…

Şefaat: Bir kimsenin suçunu affettirmek ve kendisinden cezayı kaldırmak için, o kişi hakkında yapılan bir istek ve istirhamdır. Fıkhi manası ise Allahû Zülcelâl Hazretlerinden, O’nun katında günahsız, muhterem ve müminlik hususunda yüksek mertebede bulunanlara  (Peygamber Efendimiz, (s.a.v)  evliyalar ve veliler gibi) Allah’tan af ve yardım etmesi için istirhamda bulunmaktır. İnsanoğlu dünyevi hayatındaki bazı münasebetlerinde dâhi o işin gerçekleşmesi için bir aracı ararken, ahiri hayatındaki işlerini halletmek için neden aracı aramasın?

Ayrıca Allahû Zülcelâl Hazretleri Kur’an-ı Kerim’de ‘’Allah’ın izni olmadan huzurunda şefaat edecek kimdir? ‘’[1] diye buyurmuştur. Ayeti kerimede Allah’ın izni olmadan bir şefaatin gerçekleşmeyeceği tebliğ edilmiştir. Bu ifadeyi incelediğimizde aynı zamanda Allahû Zülcelâl Hazretlerinin izni olduğu takdirde şefaatin olacağı manası da çıkmaktadır. Aksi takdirde belirttiğimiz bu mana çıkmayacak olsaydı ‘’Allah’ın izni’’ ifadesi gereksiz olurdu. Oysaki Kur-an’da gereksiz bir cümle olması imkânsızdır. Yine neşrettiğimiz mananın çıktığı başka bir ayeti kerimede Allahû Zülcelâl Hazretleri; ‘’ Allah’ın huzurunda şefaat fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna!’’[2] Diye buyurmuştur.

 

‘’Hocaya ne gerek var, kendin aç oku’’ diyenler…

Bu cümleyi son zamanlarda o kadar çok duyuyoruz ki… Neymiş, hocaya ne gerek varmış? Biz kendimiz okuyarak da anlayabilirmişiz. Peki, yüzmeyi öğrenmek isteyen biri açıp yüzme kitabını okursa, yüzmeyi öğrenebilir mi? Tabi ki de hayır. Ne yapması gerekir? İlk önce havuz girme esnasında bulundurması geren tüm materyalleri bulunduracak, başında bir hoca, ona nasıl kulaç atmasını, ayaklarını nasıl çırpması gerektiğini öğretecek ve bu öğrendiklerini de ilk demelerinde biraz su yutarak pekiştirmek kaydıyla yüzmeyi öğrenecektir. Veyahut her anatomi kitabı okuyan doktor olabilir mi? Fıtık ameliyatının nasıl yapılacağını okusak ve aynı zamanda izlesek elimize neşteri alıp bu ameliyatı gerçekleştirebilir miyiz? Bunların hiçbiri mümkün değildir. Peki, bunca dünyevi hususlarda bir hoca ve mektep gerekliyken, dünyevi ve ahiri konuların hepsini barındıran İslâm öğretisinde neden bir hocaya gerek yoktur düşüncesi savunulabilir?

İstisnalar kaideyi bozmaz. Genellikle birçoğumuzun annesi ve babası okuma yazma bilmektedir. Peki, neden yaş geldiği vakit bizi okula gönderdiler? Kendileri de öğretebilirdi… Demek ki her hususta bir öğretenin ehli gerektiği gibi İslam öğretisinde de ehil olan bir hoca gerekmektedir. Bunun aksi uygulandığı ve düşünüldüğü vakit işte etrafımız İslam’ı saptıran, insanlara yalan ve yanlış bir şekilde anlatılarda bulunan kişilerle dolacaktır. İşte böylece vuku bulan kişi ve kadrolara karşı ehlisünnet velcemaat itikadına bağlı kalmak bizlerin en büyük kurtuluşu olacaktır. Tabi ki de İslam’da akıl ve mantık önemlidir. Lakin sonu ve sınırı mevcut bir organ olan beynimiz ile sonsuzluğu idrak-ı terazimizde nasıl düşleyebiliriz? İşte sahih ve ispatı olan fakat insanın mantığına aykırı gelen hususlarda Türk-İslam tasavvufu şöyle der; ‘’Aklıma mı tâbi olacağım, Hz. Peygambere (s.a.v)  mi?’’

Sonuç olarak…

Yukarıda bahsettiğimiz hususlar genel itibariyle dinine ve imanına sıkı sıkıya bağlı olan Türk milletini ve tarihin birçok sahnesinde bu milletin taşıdığı İslam sancağının gölgesinde refah ve huzur içerisinde yaşayan İslam coğrafyasını günümüzde bahsettiğimiz kişi ve kadroların önümüze dayattığı Muhammedsiz İslam projesiyle özünden koparma girişimleri mevcuttur. Peki, biz bu projeye karşı nasıl bir müdafaa ve münakaşa stratejisi belirleyeceğiz? Öncelikle devletimizin Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı resmi bir beyanname yayınlayarak bu duruma açıkça bir fikri savaş başlattığını belirtmeli ve devletimizin bu teşkilatı, içerisindeki proje şahıslarını derhal men etmelidir. Daha sonra ilk olarak bu projeye karşı gerekli ilmi hazırlıklar yapılmalı akabinde ülkemizin birçok yerinde gerçekleştirmek üzere toplantılar, konferanslar ve organizasyonlar belirlemelidir. Müslüman Türk milletine bu proje yeterli şekilde nakşedildikten sonra milletimizin kaçınılmaz olduğu Hanefi-Maturidi itikadı tekraren neşredilmeli ve bu öğretilerin ehli olan ilim adamlarımız ile bir ittifak dâhilinde bu güçlere karşı mücadele edilmelidir. Necip Türk milleti İslam ile şerefine şeref kattıktan sonra Resulullah aşkıyla tabiri caizse yanmış tutuşmuş, Allah’ın sevgilisine duyduğu muhabbeti mevlidi şeriflerle ortaya koymuştur. Bazı Müslüman halklar Peygambersiz bir Müslümanlık inancı taşırken, milletimiz Peygamberin miracını ayrı, doğduğu günü ayrı bir kutsal kabul ederek o günleri mübarek bir şekilde yaşamıştır. Bazı Müslümanlar yüce ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i baş yastığı gibi kullanırken, atamız Osman Gazi yatacağı odada Kur’an var olması hasebiyle taşıdığı saygı ve sevginin bir dışavurumu olarak sabaha kadar uyumamıştır. İşte aktarmaya ve izah etmeye çalıştığımız bu proje bizleri özümüzden alıkoyarak oluşturan materyalist bir inanca sürüklemeye çalışırken yukarıda naçizane belirttiğimiz çözüm yolları veyahut başka bir çözümleme ile üzerine gidilmezse oluşturacağı tahribat büyüktür.  Yazımızı bir büyüğümüzün sözleri ile sonlandıralım;

‘’Siz eğer Allah’ı ve Resulullah’ı seviyorsanız bilin ki, vallahi ve billahi, Allah ve Resulü de sizi seviyordur vesselam!’’

[1] Kur’an-ı Kerim, Bakara,255

[2] Kur’an-ı Kerim, Sebe, 23