Şafak bu şafaktır!
Dava bellediğin üç hilal uğruna…
Ölümü göze aldığın al bayrak uğruna…
“Ne mutlu Türküm diyene” diyen diller uğruna…
İşkence gördüğün zindanlara inat, hıncınla erittiğin parmaklıklara inat, hücrelerde kanını emen vampirlere inat…
Yurdunu liyme liyme parçalamaya kalkan yamyamlara inat…
Yüce Türk milleti uğruna…
Kanıyla toprağı yoğuran şehitler uğruna…
Şafak bu şafaktır!
Maviyi bekleyen gök, yağmuru bekleyen toprak, bereketi bekleyen tohum aşkına…
Gözyaşını rahmete dönüştüren yağlı urgan…
Anaya yazılmış mektup…
Ümide, sevince, tomurcuğa duran hasret…
Kurdu, kuşu, ağacı, suyu, havası, hürriyeti aşkına…
Yetimin, garip gurabanın hakkına göz dikenlere inat…
Haram saraylarında saltanat sürenlere inat…
Hasırda yatan adı güzel Muhammet aşkına…
Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe…
Asırlara kafa tutan Türklük, Malazgirt’te safa duran yiğitler, Çanakkale’de siper olan Mehmetçik aşkına…
Hürriyet ve istiklalin abidesi, Cumhuriyetin banisi, insanlığın son dâhisi Atatürk aşkına…
Şafak bu şafaktır!
Ayağa kalk, yürü, koş!
Korku nedir bilmezdin, eğilmek nedir bilmezdin, esaret, vesayet nedir bilmezdin…
Yedi düvele kafa tutar, vatanında yaban bayrak diktirmezdin…
Askerinin başına çuval geçirtenlere inat…
Müslüman kanı içen emperyalistin eşbaşkanlığını yapana inat…
Vatan parçasında eyalet rüyası görenlere inat…
Yurdunun dağlarında eşkiyalığa kalkanlara inat…
Bayrak uğruna, vatan uğruna, millet uğruna can verenler aşkına…
Kumpaslara kurban edilip diz çöktürülen asker aşkına…
Öz vatanında parya edilen fidanların yanık anaları aşkına…
Alın terini kutulara saklayan, zekâtını kirli emeline harcayanlara inat…
Yarattıkları putlara tapan, kendilerine yeni tanrılar edinen müşriklere inat…
Bir çuval kömüre, bir paket bulgura seni satın almaya kalkan zalimlere inat…
Beytül malı hanedanına peşkeş çeken, nefsini şeytana kiraladığı araçlarda kudurtan münafıklara inat…
Titrediğin Allah, Kur’an, Muhammet aşkına…
Türk milletinin ses bayrağı, türkü, şiir ve ilim dili Türkçe aşkına…
Yiğit Köroğlu, âşık Karacaoğlan, Tanrı dostu Yunus aşkına…
Tabutluklardan ses getiren Başbuğ aşkına…
Yoluna kurban Önkuzular, Özmenler, Oduncular aşkına…
Yağlı urgana kafa tutan Pehlivanoğlu aşkına…
Liderin peşinde tarihi fotoğraflarken kurşunlanan Cengizler aşkına…
Üniversitenin göbeğinde hançerlenen Fıratlar aşkına…
Şafak bu şafaktır!
Bir geceye, bir karanlığa daha tahammülün var mı?
Bedeninden bir parça et daha koparılmasına hâlâ tahammülün var mı?
Bayrağını gönderden indiren ihanete daha tahammülün var mı?
Maden ocağında çocuklarının diri diri gömülmesine hâlâ tahammülün var mı?
Şehadet getirdiğin dinine yeni şeytanların hükümranlığına hâlâ tahammülün var mı?
Devlet başa, kuzgun leşe diyebilecek takatin varsa…
Çocukların, torunların, geleceğin adına…
Milletin, bayrağın, namusun, ekmeğin, adaletin, dinin, kitabın uğruna…
Bırak senliği benliği, bırak ayrışmayı, bırak tembelliği…
Şafak bu şafaktır,
Artık iktidar, bunca gafilin içinde Milliyetçi Hareket’e haktır!
Sandığa git, bas mührü “Evet”e…
Telafisi olmayacak!
Yeni bir Kürşat gelmeyecek, kır zincirini!
Bu son şafak, üşenirsen bu topraklarda yatanların elleri yakandadır!
Başbuğ, Cengiz ve Fırat aşkına…
Üçler, yediler, kırklar aşkına…
Türk milleti, al bayrak, hürriyet, istiklal, Türkiye Cumhuriyeti uğruna!
Ne olur, titre ve kendine dön