Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri
WhatsApp
Sosyal Medya

DEVLETLERİN DİNİ?

Günümüzde, merdivenaltı imalat olan

Günümüzde, merdivenaltı imalat olan dinci taifenin veya siyasi islamcıların polemik yarattıkları konuların başında, seküler yapı eleştirisi gelir…

Hüküm verirken, Tarih sosyolojinin önemi ve metodu hakkında bilgisiz olmalarından, attıkları mistik kokulu naralara biraz cevap yazayım istedim…

Muaviye bin Ebu Sufyan’dan itibaren İslam Devlet’nin yönetim merkezi ŞAM’A taşınmıştı..

Şam daha eski adıyla “Dımeşkh” Hz Ömer döneminde fetih edilmişti..

Fetih edilen o coğrafya Bizans Toprağıydı..

Sadece Şam değil. Bugün ki İsrail ve Filistin topraklarının tamamı…

Şimdi daha sosyolojik bir yaklaşımla başa alalım bilgileri…

Hz Muhammed (s.a.v.) yalavaç döneminde, malum olduğu üzere medine site devleti tek şehirli bir yapı olarak başlamış ve Mekke en önemli şehir fethi olarak tarihe geçmişti.
Fetihler Arap şehir ve coğrafyası üzerinde büyümeye devam etmişti.
Buna Hz Ebu Bekir döneminide çok rahat ekleyebiliriz..

Allah Resülünün öğretiler bütünü-ki buna devlet yönetim anlayışı dahil- , hem toplumsal hem kültürel açıdan, ulaşılan heryerde kabul görmekteydi
Ayrıca din, kültürü ve medeniyeti dağınık olan arap milletini birbirine kaynaştıran en önemli unsur olacaktı.

Buraya kadar herşey olağan..

Hz Ömer dönemiyle beraber Bizans ve Sanayi toprakları fetih edilmeye başlandı.

Yani Medine Site devletinden İslam Devletine adım atmış olan model artık İslam İmparatorluğu halini almaktaydı.

Evet imparatorluk kelime anlamı olarak sömüren olsada nitelikte birçok millet ve kültürü içinde barındıran, demekti.

İslam İmparatorluğu, kadim dünyanın en güçlü dört devletinden birisini yıkıp diğerine çok büyük bir zarar vermişti.

Reaya (Osmanlıcada Halk için kullanılan kavram, sürü demektir) içinden bazıları islam dinini seçtikçe, Arap kültürü ve İslam dini arasında sıkışıp kaldı…

Bı sosyolojik açlıktan dolayı mezhep dediğimiz kavram ortaya çıktı.

Araplar, daha kültürel ve Arap merkezli din anlayışları olan mezheplere yönelirken; Farslar ve özellikle Türkler daha liberal olan hanefilik veya şialık gibi mezhepleri tercih ettiler.

Şam’a geri dönelim.

 

Muaviye, İslam İmparatorluğunun imparatoru olurken, Medine merkezli İslam ve Arap kültür algısını yıkmak için yeni bir alternatif şehri merkez yaptı.

Şam..

Çünkü, Şam ; Kadim Mısır, Bizans, İsrail ve Pers kültürünün tam ortasındaydı..

İslam devleti artık Emevi İmparatorluğu olmuştu..

Egemen topraklarında, kendi merkez sosyal algısını “Din” diye dikte etmekteydi…

Ana unsuru Arap olan bir devletin resmi, ilmi dilinin Arapça olması doğaldı.

Fakat evrensel niteliği olan bir dini, Arap kültür eksenli lanse etmesi hiç doğal değildi.

Doğal değildi çünkü yönetim anlayışı “İslamı kul için değil, Halife için kullanıyordu”

İmamı Azam gibi büyük alimlerin de müdahalesi buna karşıydı…

İslam’ın ana hükmü olan “Kuran”ın; devletlerin oluşumlarıyla ilgili müdahalesi yoktu.
Müdahale sosyal nizamı üzerineydi.
Sosyal nizamda -batıl olan dışında- hiçbir kültüre de müdahalede yoktu.
Erdemli insan olmak için izlenecek yol,yöntem,hikaye ve örneklemeli pedagojik bir öğreti bütünü vardı…

..

Bizans İmparatorları, 629 yılından itibaren “Basilius” diye adlandırmıştı.. Hristiyanlığın (ortodoksluğun) koruyucusu..

Bizans gücünü ve kullandığı “DİN” den alıyordu.
Taki Roman(Katolik Haçlı) istilasına kadar.

Haçlılarda kendilerine “Tanrının Muhafızı” diyordu.

Emevi hükümdarlarıda..

Abbasiler..

Fatımiler

Ve ilah… ( Osmanlıcada ve diğeri demek)

Karahanlılar, Gazneliler, Atınorda, Timur. Selçuklu ve hatta Fatih dahil ilk Osmanlıların din merkezli devlet anlayışları yoktu.

Bazı kanunlarını İslamla refere etmiş olsalarda kanun merkezlerinde ve yönetim anlayışlarını “Örfi” idiler.

Günümüz karşılığı olarak dönem – koşullarına göre – oldukça Sekülerdiler…

Bu şu anlama gelmez “kafir miydiler?” elbette hayır…

Kimi Hükümdar çok dindarken kimisi çok dindar sayılmazdı..

Kimi hükümdar ağzına hiç içki sürmemişken bazıları ayık gelmezdi.

Nerdeyse hepsi inandığana karşı oldukça hassastı ve bu hassasiyetlerini göstermek için imkanları ölçüsünde hizmet vermeye çalıştı

Neticede İslam, devletlerin değil iman edenlerin diniydi.